Dünya Edebiyatının En Önemli Şairleri

Sesli Kitap Arşivi, olarak dünya edebiyatının şiir sanatında önemli yer edinen bazı şairlerini sizler için derledik. Bazen tek satırda sayfalar dolusu duyguyu aktarabilen bu şairler, kişilerin yaşamlarını hatta toplumları değiştirebilecek güçtedir. Ezber bozan önemli metinler; aşktan hüzne, memleket hasretinden öfkeye kadar birçok duyguyu en etkili kelimelerle okuyucuya fazlasıyla yansıtır. O yansıtma biçimi bazen şairin trajedisi, bazen de okuyucunun geçmiş hesaplaşmasıdır. Bilgiden-kurtuluşa, içsel özgürlükten-yuvaya, hiçlikten-yakarışa kadar hissetmenin yüzlerce çeşidini yaşatan dizeler, insanı hep farklı eylemlere sürükler.

Bertolt Brecht  (1898-1956)

Alman şiirinin ve tiyatrosunun 20. yüzyıldaki en önemli isimlerinden birisidir. Yüzlerce eseri uluslararası alanda kabul görmüş ve onlarca kez ödüllendirilmiştir.

Okumuş Bir İşçi Soruyor

Yedi kapılı Teb şehrini kuran kim?
Kitaplar yalnız kralların adını yazar.
Yoksa kayaları taşıyan krallar mı?
Bir de Babil varmış boyuna yıkılan, kim yapmış Babil’i her seferinde?

Yapı işçileri hangi evinde oturmuşlar altınlar içinde yüzen Lima’nın?
Ne oldular dersin duvarcılar Çin Seddi bitince?
Yüce Roma’da zafer anıtı ne kadar çok!
Kimlerdir acaba bu anıtları dikenler?

Sezar kimleri yendi de kazandı bu zaferleri?
Yok muydu saraylardan başka oturacak yer dillere destan olmuş koca Bizans’ta?
Atlantik’te, o masallar ülkesinde bile,
Boğulurken insanlar uluyan denizde bir gece yarısı,
Bağırıp imdat istedilerdi kölelerinden.

Hindistan’ı nasıl aldıydı tüysüz İskender?
Tek başına mı aldıydı orayı?
Nasıl yendiydi Galyalılar’ı Sezar?
Ee bir aşçı olsun yok muydu yanında?

İspanyalı Filip ağladı derler batınca tekmil filosu.
Ondan başkası ağlamadı mı?
Yediyıl Savaşı’nı 2. Frederik kazanmış?
Yok muydu ondan başka kazanan?

Kitapların her sayfasında bir zafer yazılı. Ama pişiren kim zafer aşını?
Her adımda fırt demiş fırlamış bir büyük adam.
Ama ödeyen kimler harcanan paraları?
İşte bir sürü olay sana Ve bir sürü soru…

William Shakespeare (1564 ‘vaftiz’-1616)

İngiliz şair, oyun yazarı ve oyuncudur. Dünyanın en seçkin drama tarzı yazarı olarak kabul edilmektedir. İngilizce dilinde yazan en büyük yazar olarak tarihte yerini almıştır.

Sone 66

Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru,
Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen’ e
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
Seni yalnız komak var, o koyuyor adama.

Sylvia Plath (1932-1963)

İntiharla yaşamına son veren, trajik bir ömür siren Amerika doğumlu yazardır. Yaşamı beyaz perdeye aktarılan şairin ilk şiiri 8 yaşında yayımlanmıştır.

Bayan Lazarus

İşte yine yaptım
Her on yılda bir
Böyle bir tane beceririm

Bir tür ayaklı mucize, tenim
Bir Nazi lamba siperliği kadar parlak,
Sağ ayağım

Tüy kadar hafif
Yüzüm ifadesiz, incecik
Yahudi kumaşından.

Çözün kundağı
Ah, sevgili düşmanım.
Korkutuyor muyum?

Burnu, göz bebekleri, 32 dişi yerli yerinde mi?
Acı nefesi
Ertesi gün yok olacak.

Yakında, çok yakında
Vahim bir öldür gücü
Evimde, etimde olacak

Ve ben işte gülümseyen bir kadın.
Daha sadece otuzunda.
Ve kedi gibi dokuz canlıyım.

Bu Üçüncü Sefer.
Ne lüzumsuzluk
On yılda bir imha.

Bu ne çok iplik.
Çekirdek yiyen kalabalık
İtişir içeri görmek için

Ellerimi ayaklarımı çözmelerini –
Muhteşem soyunmalar.
Baylar, bayanlar

Bunlar ellerim benim,
Bunlar dizlerim.
Bir deri bir kemik olabilirim, farketmez,

Ben de onlardandım, tek tip kadın işte
İlk seferinde on yaşındaydım.
Kazaydı.

İkinci seferinde istedim
Bitirip gitmeyi ve hiç daha dönmemeyi.
Üstüstüme kapaklandım.

Tıpkı bir midye gibi.
Tekrar tekrar bağırmaları gerekti çağırmaları
Ve üstümden ayıklamaları inci gibi parlak yapışkan
Solucanları

Ölmek
Bir sanattır, herşey gibi.
Özellikle iyi yaparım.

Bir ölürüm ki, cehennemden gelir gibi olurum.
Bir ölürüm ki, adeta hakikaten olurum.
Sanki gider gibi bir davete.

Bunu yapmak çok kolay bir hücrede
Ölmek ve kımıldamamak
Ölüyü oynadığım tiyatroda sıranın gelmesi gibi

Güneşli bir günde geri gel
Aynı yere, aynı yüze, zalim
Eğlenen çığrışlara:

‘Mucize!’
İşte bu yere yıkar beni.
Ama bir bedeli var.

Yara izlerime bakmanın, bir bedeli var.
Kalbimi dinlemenin
Hakikaten çalışıyor.

Bir bedeli var, çok büyük bir bedeli var.
Bir sözün, veya bir dokunuşun.
Ya da biraz kanımı akıtmanın.

Bir tutam saçımın veya elbisemden bir parçanın.
Eee, Herr Doktor.
Eee, Herr Düşman.

Sizin eserinizim ben,
Paha biçilmez,
Altın topu bebeğinizim

Bir çığlığa eriyen
Dönüyorum ve yanıyorum.
Gösterdiğiniz alakaya aldırmadığımı sanmayın.

Kül, kül
Külü eşele bak.
Etten kemikten eser yok

Bir kalıp sabun
Bir nişan yüzüğü
Altın bir diş.

Herr Tanrı, Herr Şeytan
Savulun
Savulun.

Küllerin arasından
Doğrulurum kızıl saçlarımla
Ve çıtır çıtır adam yerim.

Edgar Allan Poe (1809-1849)

Amerika’da doğan şair, yazar ve edebiyat eleştirmenidir. Şiir ve kısa öyküleriyle dünya tanımıştır. Gizem, gotik ve makabr denilince ilk akla gelen yazar, Amerikan edebiyatında Romantizm akımının önemli figürlerindendir.

Cennetteki Kişiye

Her şeydin, aşkım, benim için
Ruhumun istediği-
Yeşil bir adacık, aşkım, denizde
Bir sunak ve bir çeşme,
Baştanbaşa masal meyveleri ve çiçekleriyle örülmüş,
Ve, bu çiçeklerin hepsi benimdi.
Ah, fazla parlak bir düş uzun sürmek için
Ah, yalnızca kararmak için yükselen
Yıldızlı umut.
Gelecekten bir ses haykırır
Devam. Devam-‘ diye
Ama geçmişin (karanlık körfez.) üstünde yata
Korkuyla dolu ruhum, sessiz ve, devinimsiz.
Çünkü, yazık. Yazık ki söndü
Benim için yaşam ışığı
Artık-artık-artık-
(Böyle bir lisan tutar ancak ağırbaşlı
Denizi kıyıdaki kumlara karşı)
Çiçek açmayacak gök gürültüsünün sarstığı ağaç,
Ne de vurulmuş kartal süzülecek göklerde.
Ve günlerimin tümü esrimeyle geçer,
Ve geceleyin rüyalarım
Senin gri gözlerinin ışıdığı,
Ölümsüz ırmakların kıyısında
Göksel danslar eden adımlarının
Parladığı yerlere ilişkindir.

Vladimir Mayakovski (1893-1930)

Nazım Hikmet’in örnek aldığı ender şairlerdendir. Orman bekçisi bir babanın oğlu olarak Ekim Devrimi’ni destekler ve Bolşeviklere katılır. Yaşamı, “Sokaklar fırçamız, alanlar paletimizdir” olarak özetlenir. Rus şair, 37 yaşında intihar ederek hayatına son verir.

Son Mektup – (Cesedinin Yanında Bulunmuştur)

Hepinize!

İşte ölüyorum. Kimseyi suçlamayın bundan ötürü.
Hele dedikodudan, unutmayın ki, merhum nefret ederdi.
Anacığım, kardeşlerim, yoldaşlarım! Bağışlayın beni.
İş değil bu, biliyorum (kimseye de öğütlemem),
Ama benim için başka bir çıkar yol kalmamıştı.

Lili, beni sev.
Hükümet Yoldaş! Ailem: Lili Brik, anam, kız kardeşlerim
ve Veronika Vitoldovna Polonkaya’dan ibarettir;
Yaşamlarını sağlarsan, ne mutlu bana…
Bitmemiş şiirleri Brik’lere verin, ne lâzımsa onlar yapar.
“Bir varmış bir yokmuş”
derler hani:
Aşkın küçük sandalı
hayat ırmağının akıntısına kafa tutabilir mi!
Dayanamayıp parçalandı işte sonunda…
Acıları mutsuzlukları
karşılıklı haksızlıkları
h a t ı r l a m a y a b i l e d e ğ m e z:
Ödeşmiş durumdayız kahpe felekle.
Ve sizler mutlu olun yeter.

Yorgo Seferis (1900 – 1971)

Nobel Edebiyat Ödülü 1963 yılında almıştır. İzmir Urla’da doğan Seferis, Simgeciliğin Yunan edebiyatı ve dünyada öncüsü olarak kabul edilir. 1930 kuşağının önde gelen temsilcisidir.

Beyaz Kağıt

Ne idiysen onu yansıtan
amansız bir ayna şu beyaz kağıt.

Senin sesinle konuşur beyaz kağıt
senin gerçek sesinle
beğendiğinle değil;
senin eserindir, boşuna harcadığın
bu hayat.
Yeniden ele geçirebilirsin belki
seni başladığın yere
fırlatan bu kayıtsız nesneye
tutunabilirsen eğer.

Bunca yer gezdin; aylar, güneşler gördün
ölülere, dirilere dokundun
inlemesini bir kadının
kinini büyümemiş bir çocuğun –
ama bir hiç olacak bütün bu duydukların
sen bu boşluğa güvenmedikçe.
Yitirdiğini sandığın şeyleri bulacaksın
belki orada:
gençliğin filizlenişini, yaşlılığın çöküşünü

Hayatın sen ne verdiysen odur
bu boşluk sen ne verdiysen odur
bu beyaz kağıt.

Rainer Maria Rilke (1875-1926)

Dünya’daki lirik şiirinin en önemli temsilcilerinden biri olarak kabul görür. Özellikle yalnızlığı iyi anlatan şair olarak hayatın ötesi için deneyimin gerekliliğine değinir. Felsefeyi şiire karıştıran ünlü şairin eserleri ölümünden sonra değer kazanmıştır. Bohemya-Avusturya asıllıdır.

İkinci Ağıt

Her melek korkunçtur. Ve buna karşın, ne acı
Şarkım yine sizlere, ey ruhun neredeyse ölümcül kuşları,
Tanısa da sizleri. Nerede artık Tobias’ın yaşadığı günler,
Parlayanlardan birinin basit bir evin kapısında durduğu?
Biraz kılık değiştirmiş yolculuğa ve artık korkunç olmadığı.
(Merakla dışarıya bakan gencin karşısında bir genç)
O büyük melek, o tehlike getiren şimdi yıldızların ardından
Bir adım inip de aşağılara, çıksaydı şimdi karşımıza
Çarpan kalbimiz parçalardı bizi. Kimsiniz sizler?

İlk kusursuz yaratıklar, hilkatin gözdeleri,
Tüm yaratılanların tan kızılı dağ dorukları,
Çiçekler açan tanrı varlığının çiçek tozları,
Işığın eklemleri, geçitler, merdivenler, tahtlar,
Öçlerden mekanlar, sevinç kalkanları,
Fırtınalı coşkun duyguların kargaşası. Ver her  biri birdenbire, birer
Ayna: Dışarı yansıttıkları kendi güzelliklerini
Geri almaktalar kendi benliklerine

Ya bizler, hissederek eriyip gidiyoruz. Ah,
Her soluk verişte biraz daha eksiliyoruz. Korlaştıkça
Güçsüzleşiyor dumanımız. Söyleyebilir bize biri:
Evet damarlarımdaki kan olmaktasın sen, bu oda, ilkbahar
Dolmakta senle… Neye yarar alıkoyamaz ki bizi,
Onun içinde, onu saran mekanla birlikte yok oluruz.
O güzel insanlar da yok olurlar.
Kim alıkoyabilir ki? Durmaksızın görüntüleri
Beliriyor yüzlerinde ve ayrılıyor.
Sabah vakti otlardan ayrılan çiğ gibi
Ayrılıyor bizden bizim olan da, sıcak bir yemekten yükselen
Buğu sanki. O gülümseme nerede artık? O bakışlar:
Kalbin yeni, sıcak ve kaybolan dalgası-;
Ne acı: Var olmaktayız buna karşın. Tat katmadık mı
İçinde eriyip gittiğimiz evrene bizler? Melekler
Yalnızca benliklerinden akıp gidenleri mi
Geri almaktalar, yoksa bazen yanlışlıkla
Bizlerin varlığının bir parçasını da mı? Yoksa bizler de
Karıştık mı onların yüz ifadelerine, yüzlerindeki belirsizlik gibi
Hamile kadınların? Fark etmiyorlar bunu girdabında
Kendilerine dönüşlerinin.(Nasıl fark etsinler ki zaten)

Sevenler anlayabilseydiler bunu, gece vakti
Büyülenmişçesine söyleşebilirlerdi aralarında.
Çünkü her şey görünmekte
Bizi gizlermişçesine. Bak, ağaçlar var olmaktalar; evler ki,
Barındığımız içlerinde, var olmaya devam etmekteler.
Yalnızca bizler
Akıp gidiyoruz her şeyin önünde,
solurken alıp verilen havaymışcasına.
Her şey birleşmiş adeta bizleri görmezlikten gelmeye. Biraz
Utancıyız onların belki, biraz da dile getirilemez ümitleri.
Sevenler, sizlere, birbirlerine yetenlere
Soruyorum bizleri. Kavrıyorsunuz birbirinizi. Kanıtlarınız var mı?
Bakın, bazen öyle oluyor ki, kenetli ellerim
Hissediyorlar birbirlerini ya da aşınmış yüzüm
Sığınmakta aralarına. Bu hissettirmekte bana biraz
varlığı. Fakat kim cesaret edebilir ki, bu kadarıyla var olmaya?
Fakat sizler, birbirinizin coşkusunda
Büyüyen, biriniz bitkin, diğerine şöyle yalvarıncaya değin:
yeter artık -;Sizler ellerinizle birbirinizin
Daha da zenginleşmektesiniz, bereketli bağbozumları gibi;
Sizlere, güçten düşenlere, diğeriniz güçlendikçe

Sizlere soruyorum bizleri. Biliyorum
Mutlulukla dokunuyorsunuz birbirinize, okşayışlar koruduğu için
Kaybolmadığı için sizlerin, ey şefkatliler, dokunduğunuz yerler;
Hissettiğiniz için dokunarak salt akışı.
Böylece neredeyse sonsuzluğu vaat etmektesiniz birbirinize,
Kucaklaşarak. Fakat ilk bakışların
Korkunçluğuna dayanabilirseniz eğer, penceredeki özleme
Ve ilk birlikte yürüyüşe, bir kez olsun bahçede:
Ey sevenler, sevmekte misiniz hala? Sizler
Birleşince dudak dudağa ve başlayınca karışmaya-:İçki içkiye:
Eyvah, yitirmekte kendilerini içenler bu eylemde.

Hayrete düşürmüyor mu sizi, Attika stellerindeki çekingenlik
İnsan tavırlarının? Sevgi ve veda değil miydi
Omuzlarda hafifçe yüklenen? Sanki bizlerden
Farklı bir özden yapılmışçasına. Elleri hatırlayınız,
Güçle dolu olmasın karşın gövdenin, yumuşakça dokunan.
Kendilerine hâkim olanlar biliyorlar: o kadar uzak ki bize
Birbirimize böyle dokunmak; daha güçlü

Dokunurlar bize tanrılar. Fakat bu onların bileceği iş.
Bulabilseydik keşke, saf, sınırlı, dar,
İnsani, bize ait verimli bir toprak parçası
Irmak ve kıyılar arasında. Çünkü aşmakta bizi kendi kalbimiz
Tıpkı onlar gibi. Ve ona artık bakamıyoruz.
Bakamıyoruz kalbimizi yatıştıran görüntülere, daha da ötesi
Tanrısal gövdelere, kendi sınırlarını bulmuş.

Hazırlayan: Çağdaş Yıldırım

Bizleri FacebookInstagram ve Twitter hesaplarımız üzerinden takip edebilirsiniz. Ayrıca Diğer içeriklerimize de göz atmayı unutmayın!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir