Dünyayı Etkileyen En İyi 5 Salgın Romanı

DÜNYAYI ETKİLEYEN EN İYİ 5 SALGIN ROMANI

Günümüzde koronavirüsle (Covid-19) mücadele edildiği gibi geçmişte de insanlar dünya üzerinde yıkıcı salgın hastalıklar ile çoğu kez karşı karşıya kaldı. Ve bu olaylar, toplumları haliyle de edebiyatı çok fazla etkiledi. O süreçler insanda derin izle bıraktı. O zaman kaleme alınan, yazıya geçirilen eserler, günümüzde de bir takım benzerlikler içerdiği ortaya çıktı. Ki o bulaşıcı hastalıkları ve insanların mücadelesini anlatan ilk yazılı metin Gılgameş destanına kadar uzanmaktadır. Antik metinler ve sonrası… Ve koronavirüs (Covid-19) ile birlikte salgın ve bulaşıcı hastalıklar içeren kitaplar ve filmler popüler hale geldi. Sesli Kitap Arşivi olarak da sizlere salgın hastalıklar konusunu işleyen kitaplar konusunda bir derleme hazırladık.

Dean Koontz – Karanlığın Gözleri

Oğlu Danny’nin trajik ölümünün ardından Tina Evans, ardında bıraktığı koca bir yılı oğlunun yasını tutarak geçirdi.

Las Vegas’ın ışıltılı dünyasında gösteriler düzenleyen ve kariyerinde önemli başarılara imza atmayı hedefleyen Tina için çok zor bir yıl olmuştu fakat şimdi, yeni sahne şovunun prömiyeri öncesinde, Tina bazı kararlar alıp kendini harap etmeyi bırakmayı ve hayatına kaldığı yerden devam etmeyi planlıyordu. 

Tüm bu umut dolu düşüncelerin arasında Tina bir gün Danny’nin odasındaki yazı tahtasında daha önce görmediği bir yazının belirdiğini gördü: ÖLMEDİ. Ve bu tek kelime onu, korkunç bir sırrı ortaya çıkarmak üzere Las Vegas’ın göz alıcı caddelerinden alıp Sierra Dağları’nın soğuk karanlığına taşıdı.

Max Brooks – Zombi Savaşı

Çin’de ortaya çıkan bir virüs insanları yaşayan ölüler haline getirmektedir. Tüm dünyaya yayılır bu virüs… İnsan soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Ve büyük bir savaş başlar, zombilerle insanlar arasında… Max Brooks işte bu büyük savaşın romanını yazıyor. Ama aslında gerçekleşmemiş bir savaşın belgeselini çekiyor kelimelerle.

Röportajlar, tanıklıklar… Her şey yaşanmış gibi… Yazar da aslında bu belgeselin bir kahramanı. Anlatılan hikâyelerin rahatsız edici doğasına tanık olmak, okur açısından epey cesaret gerektiriyor. Ancak Brooks’un da dediği gibi “Zombi Savaşı’nın gerçek dehşetiyle yüzleşmenin vaktidir.”

Jose Saramago – Körlük

Distopik eserlere ilgi duyanların elinden düşürmediği Körlük, yayınlandığı günden bu yana adından söz ettirmeye devam ediyor. Portekiz’li yazar José Saramago’ya 1998’de Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandıran eser, konusuyla olduğu kadar zekice kurgulanmış karakterleriyle de dikkat çekiyor.

Dönemin liberal demokrasi anlayışına bir eleştiri mahiyetinde kaleme alınan roman, insanların gittikçe bencilleşip olaylar karşısında duyarsızlaşmasını bir körlük metaforu etrafında işliyor.

Baştan sona heyecan verici olayların birbirini takip ettiği eser, sizi de derinden sarsacak.

Güç ve iktidar oyunlarının insanlarda yarattığı vahşeti gözler önüne seren bu roman karşısında, bugünün toplumlarını düşünmeye başlayacaksınız. Kim bilir; belki de insanlığın sonunu, yine gittikçe duyarsızlaşan insanlığın ta kendisi getirecektir.

Körlüğün Getirdiği Kaostan Doğan Yeni Bir Düzen…

Olaylar, isimsiz bir ülkenin isimsiz bir şehrinde geçer. Zira, kişilerin kim olduğu önemsizdir. Bir gün otomobili ile ışıklarda duran isimsiz bir adam, yeşil ışığın yanmasını beklerken aniden körleşir. Ancak bu sıradan bir körlük değildir. Çünkü gözleri karanlığa değil, aydınlığa yani beyaza bürünür. Ne yapacağını şaşıran adam, doğruca hastaneye gider. Körlük maalesef bulaşıcıdır. Kendisini muayene eden doktor da bundan nasibini alır. Derken, bu hastalık tüm şehri etkisi altına almaya başlar. Hükümet ise körleşen halkı hapishaneden bozma bir yerde karantinaya alır.

İşler buradan sonra değişir. Çünkü hükümet, hastalığı kontrol altına alamamaktadır. Her geçen gün artan kör sayısı, karantinadaki nüfusu artırmaktadır. Bu ise güç dengelerinde değişime neden olacaktır. Karantina bölgesinde çeteler oluşmaya başlar. Herkesten haraç kesen bu çeteler, insanları öldürmekte ve onlara tecavüz etmektedirler. Tüm bunları yakından izleyen ise doktorun karısıdır. Körlük hastalığına yakalanmayan tek kişi bu kadındır. Kocasını yalnız bırakmamak için kör taklidi yaparak hapishaneye girmiştir ve buradaki tüm vahşete tanıklık etmektedir.

Bir gün, hapishanede çıkan yangın sonucu insanlar karantina bölgesinden kurtulmayı başarırlar. Artık ülkede kör olmayan kimse kalmamıştır. Yeni bir düzen yaratmalı ve bu düzene ayak uydurmayı başarmalıdırlar. Peki, ama nasıl?

Albert Camus – Veba

Fransız yazar ve filozof Albert Camus’nün en güçlü eseri olarak gösterilen Veba, yazarın alışıldık koyu mürekkebinin ardında alışılmamış bir iyimserlik taşıyor.

Camus’nün en baskın özelliği olan karamsar bakış açısı, kendisini Veba’da da hissettirmesine rağmen bu defa insanlığa dair büyük umutlara dönüşüyor.

Okurlarıyla ilk kez 1947 yılında buluşan roman, Fransızların o dönemde yaptığı Cezayir çıkartmasına bir tepki niteliği taşıyor.

Kendisi de Cezayir doğumlu olan Camus, Veba romanıyla hem milliyet olarak bağlı olduğu Fransa’yı hem de doğup büyüdüğü toprakların halkını eleştiriyor.

Bu Şehirde Neler Oluyor?

Veba romanında olaylar, Cezayir’in Oran kentinde geçiyor. Romanda halihazırda Fransız işgali altında olan şehir, salgının da baş göstermesiyle büyük bir çıkmaza giriyor.

Önceleri yalnızca fare ölüleriyle karşılaşmaya başlayan Oranlılar, çok geçmeden insanlarda da benzer vakaların olduğunu fark ederek büyük bir paniğe kapılıyor.

Başta sadece söylenti olarak yayılan fakat giderek dehşet bir boyuta ulaşan bu salgın, gereken tıbbi ekipmanların da yetersiz olması üzerine kısa süre içerisinde büyük bir kırıma dönüşüyor.

Salgınla Yaşamayı Kabullenmek, Salgından Daha Korkunç

Romanın ana kahramanlarından Doktor Rieux, yaşadığı apartmandaki kapıcının da salgından ölmesi üzerine bu hastalık hakkında birtakım araştırmalar yapmaya başlıyor.

Ancak Rieux, şehir halkının söylediğinin aksine bu hastalığın veba olmadığını savunuyor. Yine de gidişata göre tüm şehrin, gerekli önlemler alınmazsa iki ay içerisinde tümüyle dev bir mezarlığa dönüşeceğini anlıyor.

Bunun üzerine doktor, bazı meslektaşlarıyla beraber büyük bir gayretle hastalığı alt etmeye girişiyor.

Bu konuda en büyük umudu ise hastalığa karşı serum denemeleri yapan Castel adındaki ekip arkadaşı oluyor. Fakat karantinanın yanı sıra insanların da yol açtığı kargaşalar, doktorların işini oldukça zorlaştırıyor. Peki, Rieux ve ekibi büyük kayıplar vermeden bu salgının üstesinden gelebilecek mi dersiniz?

Stephen King – Mahşer

“Mahşer, macera, aşk, kehanet, alegori, fantezi ve realizm öğeleriyle harmanlanmış harika bir roman.” 

The New York Times Book Review

Biyolojik denemeler yapılan bir kuruluştan kaçan biri, kısa süre sonra domino etkisiyle insanların yüzde doksan dokuzunu yok edecek mutasyona uğramış ölümcül bir grip mikrobunu yaymaya başlar.

Hayatta kalmayı başaran korku ve şaşkınlık içindeki bir avuç insan kendilerini kurtaracak bir lider arayışı içine girer. Ve iki aday ortaya çıkar…

Colorado’da bir halkevi kurmakta ısrar eden 108 yaşındaki hayırsever rahibe Abagail ve kötülükten başka bir şey düşünmeyen, kargaşadan mutlu olan şiddet yanlısı “kötü adam”

Randall Flagg…

Yalnızca düşlerde var olabileceğini sandığımız karanlık bir hikâye…

Bizleri FacebookInstagram ve Twitter hesaplarımız üzerinden takip edebilirsiniz. Ayrıca Diğer içeriklerimize de göz atmayı unutmayın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir